HAYATIN MİHENK TAŞI

2021-03-04

Kıymetli Kardeşlerim altın ve gümüşün gerçeğini, sahtesinden ayırtan taşa mihenk taşı denir. Mihenk taşı mecaz anlamda da doğruyu yanlıştan ayırtmak için kullanılır. İstedim ki hepimiz iyiyi kötüden doğruyu yanlıştan ayırtacak aklın mihenk taşına sahip olalım ki hedefimize; mayın tarlasının değil, güvenilir yolun yolcuları olalım. Ömrümüz ah, vahlar ve pişmanlıklarla değil, daha, güvenli, huzurlu, mutluluk dolu bir hayat sürelim. Bu konuların bana göre çok basit olduğunu düşünerek; yazmaya başladım, fakat takıldım ve araştırmaya başladığımda bu konuların çok daha derin olduğunu anladım ve geniş araştırmalar yaparak, önceki bilgilerimden yararlanarak, bu yazı dizisini, 65 yaşıma kadar, merak ve heyecanla öğrendiğim bilgilerden, araştırmacı yazar kişiliğimden, yaşam koçu ve bağımlılık terapisti olarak sizler için hazırladım. Bu çalışmamı gazetelerden, Güzel Hasletler Eğitim Derneğinin Web sitesinden de sizler için yayınlıyor ve sunum yapıyorum. www.gulhasegitim.com.

Hayatın mihenk taşı konu başlıklı yazımın ara konuları

  1. “İnanç Nedir” “Doğru inanca, nasıl sahip oluruz? Doğru inanç Allah’ın varlığı ise onu nasıl anlarız? Doğru inanca ulaşmayı engelleyen etkenler nelerdir?
    1. “İnsanı Nasıl Tanırız” “Kendimizi, bilelim, Kişilik değerlerimizi yükseltelim” Rabbimizi bilelim
  1. “Alışkanlıklarımız Kaderimizdir” “Güzel ahlaka ve Güzel alışkanlıklara, sahip olmanın hayata katkıları.” ”Olumlu değişimi sağlayan Pozitif telkinler”

“İNANÇ NEDİR”
İnsanı, inancı ve alışık olduğu değerler yönetir, onun için ilk olarak size inanç dan bahsedeceğim.
İnanç, genel anlamı ile yürekten inanma ve bağlanma demektir. İnanan insan inandığı değerlere karşı, görev ve sorumlulukları yüklenmiş olur, bazen zorlansa da, bunu severek isteyerek yerine getirir. İnançlı insan, inancından dolayı kararlı, azimli, sabırlı olmayı öğrenir, o nedenle amacına daha çabuk ulaşır, çünkü. Gönülden, inanan insanlar Ruhen de güçlüdür, inandığı değerleri beklentisiz, koşulsuz sevgi ile donatmış, inandığı ile arasına çelik halattan bir bağ kurmuştur.
İnanç, güven den kaynaklanan sevginin soyut yüzüdür, bazen bir insana, bir hedefe, bazen de Yaratıcıya inanıp güvenip sevmek, onun sevgisini kaybetmekten korkmak, onun doğruluğuna ve gerçek olduğuna inanarak, uğrunda her şeyini feda etmeye hazır olmaktır.

Neden bir insanın inandığına diğer insan inanmıyor diye düşünürsek, inanmak istemeyen ve inanma gücü zayıf olanlar insanın önüne, dünya dolusu gerçeği sürsen bile, yinede inanmazlar.

‘‘Bir seyin olmayacağına, imkânsız olduğuna inanan insanın aklı beyni bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere önünüze birçok veriler koyar. Ama bir Şeyin varlığına, olacağına inandığınızda ise, beyniniz inanmanız için önünüze ispat edici veriler koymaya başlar.

İnanç her halükarda insana huzur veren yüce bir duygudur o nedenle inancına saygı duyulur. İnanç insana insan olma özelliğini kazandırır. Göremediğimiz dokunamadığımız şeylerin varlığından emin olmalı, onu da ispat eden bilgilere sahip olmalıyız.

Her zaman doğruyu araştırmak ve doğru inanca sahip olmak akıl sağlığı için çok önemlidir. Gerçeği bulamamak, güvensiz şüphe ile yaşamak ise, akıl sağlığı için, zararlıdır.

İnsan, doğru bir dine inandığı gibi, araştırmadan bir yanlış bir dine de gönülden bağlanır, inandığı değerler için her şeyini feda eder. Eğerki insan doğru bir inanca sahipse, hiçbir zaman gücünü kaybetmez giderek kuvvetlenir. Yanlış bir inanca sahip olmuş, uydurma olduğu ortaya çıkmışsa, inandığına onun için zamanını imkânını harcadığına çok pişman olur. O nedenle doğru bir inanca sahip olmak için, Akıl ilim bilim değerlerinden ayrılmadan, doğru yolu takip ederek, doğru inanca sahip olmalıyız.
HAYATIN MİHENK TAŞI
“DOĞRU İNANCA, NASIL SAHİP OLURUZ”
Kıymetli insanlık, insanı yöneten, yükselten ve alçaltan inancıdır. Tek sermayesi zaman olan hayatımızın, her saniyesini iyi değerlendirmek ve doğru inanca sahip olmak gerekir, çünkü bu hayatın bir tekrarı daha yoktur. Doğru inançla değerlerimizi yükseltir, inancın mihenk taşına sahip oluruz.

“Ne olacak işte, herkes kendine göre yaşayıp gidiyor, doğru, ya da yanlış, ne fark eder” gibi düşünmek yanlış olur. İnsan neye inanırsa, öyle yaşar, bu hayatı kazandık, kazandık, kazanmadık, kaybettik demektir. İnanç öyle sihirli bir sözcüktür ki inandım ya da inanmadım deyince insan düşüncesine göre, hayatı değişecek, ya huzura erecek ya da hüsrana düşecektir.

Sosyal bir varlık olan insan, haliyle ailesi ve çevresindeki insanlar neye inanıyorsa onlarda o inançtan etkilenecek, atalarının inancına meyl edecektir. Ben hiçbir dine inanmıyorum diyen inançsız insanların ise, kendi akıl ve ilim derecesine göre yaşam bir yaşam tarzı bulunmakta bu da bireye özel, bir inanç şekli olarak görülmektedir.

Aklı başında her insan, başkalarının inancına saygılı olur. Maalesef dünyaya gelen birçok insan doğru inanca sahip olamadan, doğru sandığı inancı karam-bole yaşayarak, huzuru yaşamadan ölüp gidecektedir. Pekiyi doğru inanca nasıl sahip olacaktır.

Doğruya, birçok yoldan gidilir, lakin doğru tektir, yanlış ise sayılamayacak kadar çoktur, doğru inancı bulabilmek için, önce kendimizi tanımalıyız. Bunun için, iyiyi kötüden doğruyu yanlıştan ayırtan akla ve doğru kişilik özelliklerine, sahip olmak gerekir. Kibirlenmeyen, inatla taraf tutmayan, tarafsız düşünen, derin ilim ve araştırmacı bir kişiliğe sahip olan, olaylara objektif bakan, daima aklın gösterdiği doğru yolu takip eden özelliklere sahip olan insan mutlaka doğru inancı bulacaktır. Her insan önce nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu kontrol etmelidir. Saydığım özelliklerden biri eksik olduğunda ve aklına değil nefsine yenik düşen kişinin doğruyu bulması imkânsız olur. Bu insan doğru inancı yaşasa bile inancını gereği gibi yaşayamayacaktır. Nefis öyle bir bataklık ki nefsine olan helak oldu demektir. O nedenle “Nefis insanı taştan taşa çalar.” demişler.

Doğru inancın nasıl olduğunu araştıracak olursak: akıl, ilim ve bilime ters düşmez ve çelişmez, yaratıcı insana değer, huzur verir, bütün insanlara ve bütün varlık âlemini sever ve merhamet eder korur. Her yönden ayakları yere basan ve ilk insandan beri yaşanan doğru inancın, varlığı idrak edilen, Allah inancı olduğunu anlamaktayız.

  • Allah’ın varlığını nasıl anlarız?
    İlim, bilim deryası ile hemhal olanlar Dünyada elle tutup, gözle göremediğimiz nice varlıkların mahiyetini anlıyor, hissediyor ve anlatıyorlar. Örneğin, Ruhun, aklın, elektriğin, havanın, mikropların mahiyetini biliyor, anlıyor, hissediyor, ispat ediyorlar. Bizlerde görmediğimiz bu gerçekleri kabul ediyoruz. Allah’ın varlığını da, yarattığı bu mükemmel âleme bakarak, onun ilmine, gücüne, yüceliğine, hayran kalarak, gönderdiği kitapları okuyarak varlığını idrak ediyoruz. Allah yarattığı her canlı varlığın tohuma sanki bir Cd. Yerleştirmiş, varlıklar kendi, kendine üreyip, gelişerek büyüyor, konumuna göre özellikler kazanıyorlar.

Allah yarattığı her varlığı, varlığın ihtiyacına göre, gereği gibi yaratmıştır. Bir insan 500 metre uzağındaki küçük serçeyi fark edemezken, bir kartal 1,500 metre yükseklikten yerdeki fare kadar avını net görebiliyor. Dünya, güneş, arası, tam bir hesap ve intizam içinde, güneş dünyaya bir santim yakın olsa, dünya yanar, bir santim uzak kalsa, dünya donardı. Evrendeki her varlık ince hesaplarla yaratılmış, bunların tesadüf olması mümkün değildir. Bir toplu iğnenin başında milyonlarca atom var, her atom içinde Proton nötron ve elektron denen göremediğimiz maddeler bulunmakta bunlar birbirini iterek atomu kendi içinde hareket ettirmektedir. İnsanı atomdan yaratan Allah, bütün varlık alemini, dağı taşı toprağı ve uzayı da atom zerreciklerinden yaratmıştır. Bütün varlık âleminin yapı taşı atomdur. Hareket eden her canlının iki gözü, bir ağzı, bir burnu, solunum, sindirim, dolaşım sistemi hep aynıdır. Bu bilgiler bize, yaratanın tek olduğunu anlatıyor. Ayrıca Allahın birliği, Kur’an-ı Kerim’Enbiyâ suresi, 22. Ayette şöyle bildiriliyor, “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ve göğün düzeni kesinlikle bozulup gitmişti…’’ buyrularak Allah’ (c.c.)bu ayetle bir ve tek ilâh olduğunu belirtmiştir.

Başka yaratıcı olsaydı. Varlık âleminin atomdan başka bir yapı taşları olacak, hareket eden canlılar da birbirine benzemeyecekti. Görüyoruz ki bütün canlıların kan dolaşımı sindirim sistemi, birbirinin aynı, bir çekirgenin bacağı tıpkı insan bacağına benzemektedir, bunların hepsi, tek bir yaratıcının eseridir.

Cebraile: ‘’De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır.” Diye bize araştırın bilimsel gerçekleri inceleyin görün diyor Gerçekten Allah her şeye kadirdir.’’ diyor (Ankebût suresi, 20. ayette.)

Yüce Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de bildirilen inancın kuralı İbadet, ahlak ilkeleri, iman esaslarıyla bir bütündür. Allah’a (c.c.), peygamberlere, meleklere, ilahî kitaplara, kadere, hayır ve şerri Allah’ın (c.c.) yarattığına ve ahiret hayatına inananılır. Bir kişinin Müslüman olabilmesi için, bu değerlere içtenlikle inanması, kendi özgür iradesiyle kabul edip, söylemesi gerekir.

HAYATIN MİHENK TAŞI
ALLAH’I NASIL TANIRIZ?
Bir kalem yazıya benzemediği gibi, bir Yaratıcının da yarattıklarına benzemesi yaratılanın Yaratanı görebilmesi, anlaması ve hayal etmesi mümkün değildir, ancak, Allah’ın varlığını idrak edebilir. Bu gerçekler ışığında, milyonlarca insan Allah’ın varlığına inanıyor, tarihler boyunca da insanların çoğu Allah’a inanıyordu.

-Peki, Allah o kadar, kendi tabiriyle bu 18 bin mükemmel âlemi, kendi nurundan yarattığı insanı, iş olsun diye mi yarattı? Ne dersiniz?

  • Bu soruya bir soru ile cevap verelim, ressam resmi niye yapar?

O alanda kabiliyeti olduğu ve kendi kabiliyetini teyit etmek istediği için, yaparken, aynı zamanda sergileyerek herkesin kendine hayran kalması, kendini tebrik, takdir etmesini, kimsenin o resime zarar vermemesini ve daha sonrada, ondan kazanç elde etmek istediği için yapar. Yani resmi yapmakta bir amacı vardır.

-Peki bir ressam bunu istiyor da, Allah bu kadar mükemmel alemi, sayısız
varlıkları yaratıp, sorumluluğunu neden insana veriyor, bizden neler istiyor, hiç düşündük mü?

  • Yüce Allah gönderdiği kitapta insana şah damarından daha yakın olduğunu onu her an görüp gözettiğini, insanı severek, kendi nurundan yaratıp, akıl ve sorumluluk verip, kendine halife kılıp bu alemi, emanet etmekti. Demek ki amacı, yarattığı dünyanın ve içindekilerin zarar görmemesi için insana görev verip imtihana tutmak gibi, Allah’ın bir muradı vardı.

Allah istiyor ki; verdiği bütün sayısız nimetlerden yararlanan insan, kendine ve çevresinde bulunan, bütün canlı cansız varlık âlemine zarar vermesin, haklarını korusun, güzel işler yapsın, bildirdiğim gibi doğru yol üzere hareket etsin istiyor. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan aklı ile ayırtıp, bana teşekkür babında ibadet ve zikretsin etsin, koyduğu kurallara göre yaşamasını, gönderdiği kitapta bildiriyor. Bu bilgileri İlk yarattığı insan olan Ademe ve peygamber adını verdiği elçilere, Cebrail ismini verdiği meleği ile mektup mahiyetinde, bilgiler gönderdi. İnsanlar bir müddet Allahın emrettiği kurallara göre yaşarken birkaç nesil sonra vahşileşip Allah’ın gönderdiği her mesaj taprif edildikçe yeni kitaplar gönderdi insanlar yine nefislerine göre değiştirdiler. Allah. Son defa bir şiir şeklinde bir kitap gönderdi. Bu kitab’ın ilk hali ile kıyamete kadar korunacağı bildirildi, ama bazı insanların yine azgınlaşacağı lakin Kıyamet kopmadan önce yaşanacak olaylardan sonra, bütün dünya İslam’la şerefleneceği hadislerde geçmektedir. Daha sonra, yeniden insanlar imansızlaşacak, bunun üzerine kuranın bütün sayfaları kurandan ve hafızalardan bir gecede silinecek, kıyametin bu imansız insanlar üzerinde kopacağı bildirilmektedir.)

İşte insanın görevi, Allah’ın varlığına ve kitaplarında bildirdiği kurallara aynen uymaktır. Biz insanların görevi, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğumuz için, emrini, Onun istediği şekilde yerine getirmektir. Bir konuda emrini yerine getirmeyen, yalanlayan insan, emrinden, doğru inançtan çıkmış olmaktadır.

Vahiyle gelen Kuranın, bir eşi ve benzeri olmadı, olmayacaktır o kalplere huzur veren bir hayat kaynağı, bilimle çelişmeyen, bilimi teşvik ederek gerçek doğru din olduğunu kanıtlamaktadır.

Bu gerçekler karşısında İslamın hak ve doğru, baştan sona kadar insan fıtratına uygun, mucizevi din olduğu anlaşılmıştır.1400yıldan beri, Kur'an-ı Kerim’de, günümüz bilimine ışık tutan ayetler bulunmaktadır. Kuran hak din olduğu için, Allah insanlara bu Kuran’ın bir benzerini yazın yazabilirseniz diye meydan okumaktadır ve bu güne kadar bir benzeri yazılamamıştır.

Kuran’da yazılanlar son derece akla yatkındır. Allah ilk insan Hz. Adem’e ve son peygamber Hz. Muhammed’e ve onların arasında yaşamış 124 bin, diğer rivayete göre de 224 bin peygambere Cebrail vasıtası ile Tevrat Hz. Davut’a, Zebur Hz. Musa’ya İncil Hz. İsa’ya ve Kuran Hz Muhammed’e insanların uyması için vahiylerle emir ve kurallar göndermiştir. Hz. Muhammed ahir zamanda İslam’ın 73 fırkaya ayrılacağını bunlardan 1i Hariç hepsinin doğru inançtan sapacağı, Dünyanın sonunda bütün insanların İslam’la şerefleneceğini, insanın tekrar yeniden bozulduğunda, (En’am, 6/158) de, kıyametin kopacağı, hadislerde,güneş batıdan doğduğu zaman kopacağı bildirilmektedir.
İslam’a inanan insanlar yüzyıllarca dünyanın huzuru için insanların zulümden baskıdan kurtulmaları, doğanın hayvanların zarar görmemeleri için çalıştı gayret ettiler, nice alimler bu alanda yazdı, söyledi, Allah aşkı ile yanıp tutuştular. Bu günde yine bu aşkla yaşayan nice insanlar bulunmaktadır. Bütün bu gerçeklere rağmen doğruluğu ispatlanan Kur-an’a inanmaya engel olan bir çok etkenler bulunmakta dır.

HAYATIN MİHENK TAŞI
DOĞRU İNANCI ENGELLEYEN ETKENLER NELERDİR?
Bu güzel doğru inancı yaşamaya engel olan bir çok etkenler bulunmakta, bu engeller yüzünden Dünya insanlığı vahşileşip azgınlaşmakta, her türlü zulmü görmekte savaş ve kavgalarla açlık ve yokluklar ve hastalıklarla insan ve hayvanlar bütün varlık alemi iç huzuru yaşayamamaktadır. Halbuki İslam’ı yaşıyor olmakla, bütün varlık alemi huzur bulacak, dünya süt liman olacaktır.

Görünüşte Müslüman olup, kuranı nefsine göre ve İslam ahlakından uzak yaşayan kalp kıran, çevreye zarar veren insan, tembellik eden insanlar İslam’a en büyük zararı vermektedir. Dışarıdan böyle bir Müslüman’ı gören gayri müslimler İslam’dan nefret etmektedir. O nedenle bir insan, ben Müslüman’ım diyorsa inancının gereği olan ibadeti gereği gibi yapıp, ahlakını güzelleştirmeli, güzel işlere gönül vermeli ve çevresine güzel örnek olmalıdır.

Kuran’ı okuyanlar bilirki, Allah, kavgayı şiddeti ve kötülüğü ananşiyi yasaklamıştır, İslam’da insanı incitmek bile, büyük günahtır. Ancak, bir saldırı karşısında insanın kendini savunması gerekmektedir. Bir kimse, bir başkasına zarar vermiş yâda öldürmüşse, kısasa kısastır yani ne yaptıysa kanunen şahitlerin şahitliğine göre suçunun karşılığını görmesi gerekmektedir. Amaç hiçbir varlığa zarar verilmemesidir. İslami terör diye bir şey olmadığı, İslam’ın anarşi ile alakası olmadığı halde İslam düşmanlarının İslam’ı karalamak için yaptıkları teröre, İslami terör adını vermektedirler.

3- Doğru inanca sahip olmayı engelleyen etkenler arasında 23 çeşit din bilinmektedir, bu dinlere bağlı, tarikatlarla birlikte dinlerin sayısı 4.300’e çıkmakta ayrıca dinsizlikte ayrı bir din niteliğindedir. Dinler semavi ve semavi olmayan din diye iki şekilde anılır. Semavi olan dinler, daha ilk insandan beri Allah inancından ve peygamberlerin elçisi, kulu ve resulü olduğundan bahseder.

Semavi olmayan dinler, semavi olan dinlerden etkilenen bilge insanların, beklide iyi niyetlerle kendi kültürlerine göre din üretmiş ve bunun doğruluğuna inanmış olmalarıdır. O nedenle bu dinlerin bezen tuhaf, bazen de güzel yönleri olabiliyor.

Araştırmadan inanan insan için, en doğru din, atalarının dinidir. Ataları doğru inanç içindeyse gelen nesil onu takip eder. Yanlış inanca sahip olan insan yanlışı takip edecektir.

Öte yandan deistler, panteistler, hümanistler ya da özgür düşüncede olanlar, din karşılığı sınıfına girmekte bu insanlar kendi akıllarına güvenmektedirler. Halbu ki bu gün aklını beğenen, yarın beğenmeyebilir, çünkü akıl değişkendir, insan bu gün doğru dediğine, yarın yanlış diyebilir. Akıl gelişen ve değişen özelliğe sahiptir, görevi iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırtmaktır.

Darvin’in bilimsel teorisi doğru inanca sahip olamayan dar kalıptaki insanları inançsızlığa yönlendirmiştir. Darvinin teorisi ile Hıristiyanlarda dinsizlik baş göstermiştir. Yoksa bilim adamı olan Aristoteles’in verdiği bilgilerin çökertildiği gibi bu bilgide çökertilebilecek mi diye düşünülmektedir.

Charles Darwin, 1859 tarihli kitabında “Türlerin Kökeni” adlı, evrimi, nesilden, nesile aktarımında meydana gelen kalıtımsal farklılaşma olarak tanımlar ve böylece ortak bir türden nasıl farklı türlerin ortaya çıktığını, zaman içinde doğal seleksiyon adını verdiği bir süreç sonucu değişime uğradığına inan sakta, Seleksiyonla insanın maymun türünden geldiği düşüncesi, akılda muğlak kalmaktadır. Halbuki 776 yılında İslam bilim adamı El Cahiz Kitab-ül Hayvan (Hayvanlar Kitabı) isimli kitabında ilk olarak, hayvanların evrimleşmesini konu etmiştir. Abbasilerin en parlak günlerinde, Yunan filozof çalışmalarının Arapçaya çevrilmesi ve Çinli tüccarların getirdiği kağıtlar sayesinde, genç El Cahiz’in bir çok konuda 200 civarında kitap yazdığı, bunların 3/1inin günümüze intikal ettiği bildiriliyor. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki bilimsel olarak hayvanlar yani canlılar evrimleşiyor. Muğlak sandığımız, İnsanın maymundan gelme olasılığı kabullenilmiyordu.

Kuranın Ankebut suresi 20. Ayette De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” Diyerek Kuran bize doğruyu araştırmamızı emrediyor. Bizler dünyanın yaratıldığında önce bitkileri sonra hayvanları ve daha sonra insanları yarattığını bilimsel olarak anlıyoruz. Bizim bilmemiz gereken daha nice bilgiler var zamanla her şey daha iyi aydınlanacaktır.

Dikkatle incelediğimizde bütün insanların hayvanların, hatta böceklerin birbirine benzer yanları olduğunu anlıyoruz. Hepsi kendi ihtiyacını giderme, kendini koruma gibi akli bilgileri vardır. Hayvanların iç organları, hatta bir çekirgenin bacağı bile, tıpkı insan bacağına benzemektedir. Allah insana dünyayı yönetme kabiliyeti vermiş bu alanda sorumlu tutmuş, kendine halife kılmıştır. İnsan yaptığı ve yapmadığı işlerle imtihanda olan varlıklardır.
https://mesuturkey.wordpress.com/2018/02/12/musluman-bir-genetikci-olarak-evrim-teorisi-hakkindaki-goruslerim/
Araştırmalarım arasında Dr. A. Mesut Erzurumluoğlu Darvin konusundaki sözlerini sizlerle paylaşıyorum.

Ne Kuran’da, ne de hadiste, ilk insanların (Hz. Adem ve Havva’nın) yaratılışıyla ilgili mahiyetini tam olarak bilmediğimiz detaylar bulunsa da, insandan önceki canlılarla ilgili hiçbir bilgi yok. İnsanlar son 150-200 bin senedir bu dünyadalar. Bilimsel olarak ilk canlıların ~3.5 milyar sene önce ortaya çıktığı göz önünde bulundurulursa, insanların dünyada bulunma süreleri bazı türlere nispeten çok kısadır. Eskiden olup da şimdi aramızda bulunmayan bir sürü canlının fosili bulundu Bütün bunları ve evrim teorisini destekleyen bulguları birleştirince Allah’ın bildiğimiz-bilmediğimiz tüm canlı türlerini evrimi kullanarak yaratmış olduğuna inananlardanım.

Benim bir bilim insanı olarak amacım hakikati araştırmaktır – her insanın da böyle olması lazım ama çoğumuz bir şeye inandık mı hakikate dahi gözümüzü kapatıyoruz. Bilime gözünü kapatan, Allah’ın en önemli eserlerinden biri olan ‘kainat kitabı’na da gözünü kapatmıştır. Bilim insanlarının yaptığı gibi sorgulamadan, araştırmadan, diğer uzmanların sordukları sorular üzerine samimane kafa yormadan “benim dediğim doğru!” diyen her insan tam anlamıyla zırcahildir, Allah ~14 milyar sene önce kainat yaratılıp, bundan ~10 milyar sene sonra dünyadaki ilk canlıya hayat “üflendikten” ve (DNA, metabolizma, algılama gibi) gerekli biyolojik mekanizmalar verildikten sonra evrimle herşey yine Allah’ın akıl sır erdiremediğimiz yüce planı ve koyduğu kurallar içinde/sebep-sonuç dairesinde işlemeye devam ediyoruz. İzlediğim
https://youtu.be/YfOsZorKvFY bu videodaki gerçekler karşısında evrim teorisine ve islama, daha bir yürekten inanmaktayız”. Diyerek cümlesini bitiriyor.

Doğru inancı engelleyen etkenlerden biri de Rönesans hareketini başlatanlardan bir İngiliz profösörü Anthony Clifford Grayling in “Dini inançlar insanlık tarihi boyunca güçlü bir, negatif güç oldu. Çok acı çektirip sorun çıkardılar ve ilerlemek, gelişmek, özgürleşmek isteyen insanların yoluna çıktılar” sözü olmuştur. Bu sözler insanları, savaşların din ayrımı yüzünden olduğunu, dinler olmazsa savaşların olmayacağı düşüncesine yöneltmiştir. Halbuki bu sözler hak ve doğru inanç olan İslam dan başka bütün dinler için söylenebilirdi. Ancak İslam inancı saldırganlığa şiddetle karşı çıkmış, masumları korumuş, kimseye zorla kendi inancını dayatmamıştır. Ancak zalimlerin zulmedenlerin, mala cana kast edenlerin önüne durmuş gereğinde savaşmıştır. Halbu ki bu sorunun nedeni, bozulan Hristiyan dinin, halkın özgürlüklerine yaptığı baskı ve zulümdür. İslam yeni çağı yaşadığı halde, Hıristiyan’ların hala orta çağın karanlığından kurtulamamasıdır. Ayrıca yükselen İslam’a hayat hakkı tanımamak için, yetiştirdiği misyonerlerle yaptığı İslam anlayışını bozma ve çökertme hareketidir. Bu çökertme hareketi yerine, her ülke kendi gelişimine ağırlık verseydi, tarihte o kadar savaşlar ve kavgalar olmayacaktı.

Avrupada Matbaanın bulunup, Endülüs İslam alimlerinin yazdığı kitapların basılıp yayılması ve halkın bu kitapları okunması, bilinçlenmesi, Hıristiyan yönetime baş kaldırması, Avrupa’nın Ortaçağ karanlığından hümanizm ve Rönesansla dirilmesinde büyük payı olmuştur. Hümanizm insan aklını, etik ve adalet kavramlarını temele alan, batıl inanışları ve doğaüstü olan her şeyi yadsıyan, insana saygı gösterilmesi ve gönenç sağlanması gerektiğini savunan bir akımdır. Avrupa Hümanizm ve Rönesansla, özgürlüğe kavuştu, baskı ve zulümden kurtulmayı başardılar Halbuki doğru inanç olan İslam’ı yaşamış olsalardı, bu değerlere zaten kavuşmuş üstelik öldükten sonraki ahret hayatlarını kurtarmış olacaklardı.
Dünyadaki bütün savaşlar, kavgalar, bozuk inanca sahip olanların, haset, kıskançlıkları, cahillikleri yüzünden kaynaklanmıştır. Bu insanlar, bilim adamlarını, peygamberleri suçladı, iftira etti ve öldürdüler. İnsan hakları, özgürlükleri ve inançlarına saldırması, insanlık tarihinden beri devam etmektedir.

Son olarak doğru inancı engelleyen etkenlerden biride İslam düşmanlığıdır. Gelen vahyin dışında peygamberimiz, Arapların âdeti üzerine yaşıyor, Allahtan gelen vahye göre hayatını düzenliyordu. Hz. Muhammed’e daha İslam vahiy gelmeden önce herkesin sevdiği güvendi inanıyordu. Onun hiçbir zaman yalan söylemediğini ne kadar merhametli, şefkatli olduğunu hiç kimsenin kalbini kırmadığını, daima nazik ve kibar olduğunu ne kadar güzel ahlaklı olduğunu biliyorlardı ve herkes onu çok seviyordu
Herkes ona öyle güveniyorlardı ki; ellerindeki imkânları ona emanet ediyorlar adına Muhammed ün emin, diyorlardı.
Ne zaman vahiy geldi, okumayı emretti, mazlumları, hakkı destekledi, köle ile efendiyi bir kıldı, kız çocuklarını diri, diri toprağa gömülmesini, putlara tapmayı reddetti, Allah birdir, ben onun kulu ve resulüyüm, dediği zaman peygambere sen bu iddialarından vazgeç, sana ne istersen verelim dediler. Oda bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz Allah’ın davasından vazgeçmem deyince o zamanın güç sahipleri halkı kışkırtarak, peygamberi öldürmek istedi, zarar verdi, zehirlediler. Bu gün iftiraları kadın üzerinden yürütüyorlar, tarafsız objektif insanlar gerçeği araştırıp bulacaklardır. Yalan, yanlış bilgilerle kurandan aldıkları kelimeleri çarpıtarak, gerçeğin üzerini örterek, insanları kurandan uzaklaştırıyorlar. Bu alanda bilinçsiz insanlarda söylenen yalanlara inanıp, İslam’dan uzaklaşıyorlar.

Aynen bugünde hak hukuk tanımayanların, bugün hala İslam’a ve peygambere iftira etmeleri devam etmekte, bu alanda bilinçsiz insanları kendi saflarına katmaktadırlar.

Evet kıymetli dostlar “Hayatın mihenk taşına sahip olmak için Doğru inancı nasıl buluruz” sorusunu bir çok araştırmalar sonucu, böylece cevaplamış olduk. Bu gerçekler ışığında umarım herkes bu doğru inanca sahip olmak için, gerekli çalışmaları yapacak ve İslam’ı daha iyi yaşamak için okuyup araştıracaktır. İnsanı, kendini, rabbini bilmek ve güzel alışkanlıkların mihenk taşına sahip olmak için, bundan sonraki yazı dizimizi de takip edecek, inançlı kendine güvenen, güvenilen, güçlü bir örnek bir şahsiyet olarak, iki cihanda huzuru yaşayacaksınız.
Selam ve Saygılarımla
Güzel Hasletler Eğitim Derneği Başkanı,
Raziye Ünal